İçimizde yaşayan ilkel bir ben var. İlk çağlardan kalmış, taşların iyileştirici gücüne, sembollerin bize şans, bolluk ve bereket getireceğine, bizi kötülüklerden koruyacağına inanan ilkel bir yanımız... Hayatı eğlenceli, renkli kılıyor. Umut veriyor.
İnanmanın çok güçlü, gerçekleşmeye yardımcı olan bir etkisi var. Sadece umut vermesi için bile hayatımızda sembollerin, tılsımların kalmasının eğlenceli olduğuna inananlardanım. Ama başka bir yanıyla da bu konunun suistimal edildiğine şahit oluyor, sadece insanların zaaflarından yararlanmak için kullanıldığını görerek üzülüyorum.
1980’li yıllarda ülkemizde, Milas’ta çıkarılmaya başlanan Zultanite olarak markalaştırılan diaspor minarelini bilenleriniz vardır. Nelere iyi geldiğini araştırınca şaşıracaksınız. Bu kadar kısa bir geçmişi olan bu taşın sakinleştirici özelliğinden, enerji dengelediğinden bahseden kaynaklar bulacaksınız. Hangi kadim bilgi bunu söylemiş, şaşılacak şey…
Bilim taşların veya sembollerin etkisini plasebo etkisi olarak açıklar. Yani gerçeklikle değil inançla ilgili bir etki. Ben insana ve düşünceye inanırım. Aslında tüm tılsımlı şeyler insanın içindeki gücü açığa çıkarır. Harekete geçirir ve uygun koşullarda bahsi geçen ne ise; şifa, olumlu beklentiler vs. gerçekleşmesini mümkün kılar.
Her toplum kendi sembolünü üretti. Hangi kültürde ortaya çıktı, neden o şekil ilgimi hep çekmiştir. Bir sembol arkasındaki güçlü hikayeyi biliyorsanız daha anlamlı hale gelir.
Birbirine benzer kaygıları her toplum yaşadı. Örneğin bereket. Bazen yağmur zamanında yağdı, ürün verimli ve bol gelişti. Bazen bir türün saldırısına uğradı ve daha filiz halindeyken, yeterli olgunluğa erişemeden kurudu. Verim doğa olaylarına bağlı olduğundan umut etmek önemliydi. Anadolu’da bereketin sembolü başak formu olurken Antik Yunan döneminde nar oldu. Nar farklı kültürlerde farklı şeyleri sembolize etti. Eski Mısır’da refah ve hırsın sembolü iken Eski Yunan’da mevsimlerin ortaya çıkışını anlatan mitte hikayeleştirilip doğurganlığı, bereketi sembolize eder hale geldi.
Bir de popülerlik mevzuu var tabi. Bugünün dünyasında tüm toplumlar arasında hızlı bir fiziksel ve düşünsel etkileşim mevcut. Bir şeyin bir şeye iyi geldiği duyulunca öyle kolay ve hızlı yayılıyor ki bilgi. Herkes bu nadir, kıymetli, şifalı, yararlı sembolü, taşı üzerinde taşımak istiyor.
Böyle olunca hayatımıza yeni yeni semboller ve inançlar giriyor. Yeni sembollere eskilerinin yapamadıklarını gerçek kılabilmeleri ümidi ile sarılıyoruz. Temelde değişmesi gereken semboller değil aslında bizleriz. Doğanın ne kadar bolluk içinde olduğunu, onu bizimle cömertçe paylaştığını, her birimizin ne kadar değerli ve mükemmel olduğunu fark etmemiz gerek. Objeler, taşlar, takılar ancak bunun hatırlatıcısı olabilirler. Gerçekleştiricisi bizzat ve şahsen kendimiziz.
Comments